21 Mayıs 2011 Cumartesi

20 Mayıs 2011 Cuma

Seda ve Milli Takım Sorunsalı


Bu aralar voleybol gündeminde ilk sırayı transferler işgal ediyor ancak benim değineceğim konu bu değil. Son dönemde performansından çok sakatlıklarıyla konuşulan Seda Tokatlıoğlu ve Milli Takım ekseninde bazı şeyleri tartışmak gerektiğini düşünüyorum.

Federasyon’un pek geri adım atacakmış gibi durmadığı son yabancı kısıtlamasından sonra Türk oyuncuların kıymete bindiği aşikar. Seda da MVP olarak kapattığı 2009’dan bu yana bir türlü kendine gelemese de şu anda piyasadaki en önemli oyunculardan biri. Seda’nın birkaç yıldır süregelen bir sakatlık problemi var gördüğümüz üzere. Fenerbahçe’deki 6 sezonunda sakatlık yaşamadığı bir yıl olmadı ama son 2 sezonda bu sakatlıklar artık kronik hale gelmeye ve kariyerini ciddi şekilde tehdit etmeye başladı. Şahsen ben şu halde olmasında Fenerbahçe’den çok Federasyon’un payı olduğunu düşünüyorum. 2009'da ligin bitimiyle çoğu oyuncu gibi dinlenemeden katıldığı milli takım kampında başlayan sakatlığı ertesi sezona geç girmesine yol açtı. Geçtiğimiz sezonun sonunda dinlendirilmesi gerekirken Fenerbahçe’nin yoğun muhalefetine rağmen yine milli takım kampına alındı ve tedaviyle geçirmesi gereken yaz sezonunu oradan oraya gezerek geçirmek durumunda kaldı. Milli takıma bu süreçte pek bir katkısı olmadığı gibi sakatlığının ilerlemesiyle bir kez daha kış sezonuna geç girdi. Bu son sezondaysa Fenerbahçe kendisinden doğru dürüst faydalanamadı bile. Bu yıl da milli takım kampına alınmaması için bu kez çok daha güçlü bir muhalefet yapılıyor Fenerbahçe tarafından. Milli takım kadroları açıklanmadı ama bildiğim kadarıyla Seda şu anda kampta değil. Seda’nın bu sakatlık sendromundan yakayı kurtaramadığı sürece Fenerbahçe’de veya x bir takımda oynamasının bir esprisi yok. Fenerbahçe Seda’yı minimum yıpranmayla kullanmaya çalıştığı halde verim alamazken birinci çapraz olarak gideceği bir takımda ne kadar etkili bir performans sağlayabileceği tartışılır. Oyununda büyük bir gelişim olacağını zannedenler Seda’nın tek çapraz rolünde üzerine binmesi muhtemel yükle sakatlık ve performansının çok daha kötü bir noktaya kayacağının farkında değiller sanırım.

Seda’nın son iki sezonda performans açısından tavan yaptığı maç sayısı bir elin parmağını bulmuyor. Çoğu kişi bunu 4 oynatılmasına bağlıyor ki benim de katıldığım bir görüş bu ancak Fenerbahçe Seda’dan tam randıman alabileceğini bilse herhalde tutup da şu ortamda yabancı çapraz transfer etmez. Zaten Seda milli takımda da Neslihan’ın hamilelik dönemi dışında pek çapraz oynama fırsatı bulamadı. Burada da teknik ve fiziksel yapısına ters bir şekilde kullanılmaya çalışılıyor. 

Seda gibi oyuncular ortalama 15 yaşından itibaren aşırı yoğun bir trafiğin içerisine sokuluyorlar. 12 ayın 5 sezonu kulüp, 6,5 ayı da milli takım kamplarında geçen çok uzun yıllar söz konusu. Bazı oyuncuların bünyeleri bu duruma çok fazla tepki vermese de Seda ve benzer oyuncularda nükseden fiziksel yıpranmayı görmemek mümkün değil. Federasyon’un oyuncuları makineye çeviren bu düzenine kulüplerin ses çıkarabilmesi pek kolay olmuyor haliyle. Bu konuda en muhalif kulüp olan Fenerbahçe 2 yıl önce Eda Erdem yüzünden de Federasyon’la papaz olmuştu. TVF’nin artık takvimde biraz boşluk açması ve hem oyuncuları hem kulüpleri rahatlatacak bir düzenlemeye gitmesi gerekiyor. Zaten final four'una ev sahipliği yaptığımız halde Avrupa’nın dört bir yanında sonucu hiçbir şeye etki etmeyecek onlarca eleme maçı oynadığımız bir Avrupa ligi saçmalığı var mesela. Takımın bir arada oynama alışkanlığı kazanması tabi ki önemli bir mevzu ama zaten sezonun darlığı nedeniyle aşırı sıkıştırılmış bir takvimden çıkan oyunculara 10 günlük bir izin verip asıl amaç olan 6 ay sonraki turnuva için haydi kampa demenin ve Evliya Çelebi misali oradan oraya koşturtmanın mantıklı bir tarafı yok. Bu sezonki yaz takvimi önceki yıllara kıyasla gene rahat sayılır aslında ancak araya Akdeniz Oyunları falan girdiğinde iş içinden çıkılmaz hale geliyor. Federasyon aynı anda 2-3 A Milli Takım kurup eş zamanlı maçlara çıkarıyor. Federasyon’un bu tutumu yaz sezonunun bitiminde ara verilmeden başlayan kulüp sezonunda bu kez ulusal takıma çok oyuncu gönderen kulüpleri vuruyor.  Bu sezonun başındaki Süper Kupa maçını bir hatırlayalım. Oyuncuların bir arada antrenman bile yapmadan, yabancıların uçaktan inip maça çıktığı, antrenörlerin bile gelemediği komedi bir organizasyon vardı.  

Yukarıda belirttiğim gibi bu durum sadece A takım seviyesi için geçerli değil. Avrupa Şampiyonu yıldızların takvimine de bir bakın. Bu çocuklar daha aldıkları madalyaları odalarına asamadan yollara düşmüş vaziyetteler. Tabi ki tek suç Federasyon’da değil. Uluslararası takvimi Japonya merkezli hazırlayan FIVB ve onun uydusu CEV’in de kıyıya köşeye yerleştirdiği bir dolu lüzumsuz turnuvayla bu arap saçı takvimin oluşumunda inkar edilemez bir payları var. Fakat Federasyon’un yerli oyuncuları bu kadar düşünüyorlarsa en azından gereksiz turnuvalara katılımı minimuma indirerek ve kamp dönemlerinden biraz feragat ederek oyunculara bir nefes aldırması en az 2+1 kadar herkesin yararına olacaktır.

Oyuncu İstatistikleri #1 Selime İlyasoğlu - Polen Uslupehlivan

İki genç oyuncunun son iki sezona ait istatistikleri.
(2009-10 sezonunda play-off maçları dahil edilmemiştir.)

Toplam İstatistikler

Set Başına İstatistikler

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Bu topraklardan bir efsane geçti...


Günümüz takım sporlarında en aranan oyuncu profili ecnebinin all-around player dediği, oyunun her alanında etkinlik sağlayabilen sporcu tipidir. Voleybol için de durum farklı değil. Voleybolun geçirdiği evrimle beraber bu tarz bir görev üstlenebilecek tek bir pozisyon var aslında. Klasik bir voleybol takımında bir pasörden blok ve defans yapmasını bekleyebilirsiniz ama manşet alması söz konusu olamaz. Pasör çaprazından da oyun kurması veya manşet alması beklenmez. Orta oyuncularda da durum farklı değil. Libero zaten tümüyle tek yönlü bir pozisyon. Geriye 4 numara adı verilen köşe oyuncuları kalıyor. Takımın ağır işçisi olma ve her işe koşturan çok fonksiyonlu yazıcı durumu voleybol için bu 4 numara oyuncularının sırtında. Fiziksel gücün gittikçe ön plana çıktığı ve oyuncuların ağırlıkla oyunun belli yönlerinde uzmanlaştığı voleybolda bu tip oyuncuları yetiştirmek de epey zorlaştığından sayıları çok fazla değil.

Natasa Osmokroviç yukarıda tanımı yapılan oyuncu profilinin Dünya voleybolundaki en önemli isimlerinden biri. Blok, hücum, manşet, defans, servis gibi oyunun her alanında var olabilen ve bunları yaparken belli bir standardın üstüne çıkabilen bir oyuncu. Tüm bunların yanında oyun zekası ve liderlik vasıfları da onu daha da kıymetli bir oyuncu haline getiriyor.

Geçtiğimiz yıl Fenerbahçe Acıbadem’e İtalya’daki son sezon performansıyla belki de Dünyanın en iyi 4 numarası olarak geldi. Arkasından Novaralıları ağlatarak. İlk sezonunda yaptıkları için söylenecek çok şey var. Gamova gibi isimlerin bile bacaklarının titrediği Şampiyonlar Ligi F4’ünde, Fenerbahçeli oyuncuların maçı kaybettik diye yere çökmek üzere olduğu bir anda Ravva’ya yaptığı ve Dünya voleybol tarihine geçen efsane tekli bloğuyla maçı döndürüşü, ardından tüm takımın pasifize olduğu finalde Bergamo’ya tek başına direnişi ve maçı tie-break’e götüren inanılmaz performansı. Sezon boyunca yanında doğru dürüst bir manşetçi olmadan takımın servis karşılama yükünü çekmesi ve sanki hiç servis karşılamayan bir çaprazmış gibi çıkardığı müthiş hücum istatistikleriyle Fenerbahçe Acıbadem’in 3 kupalı sezonunun baş kahramanıydı. Özellikle geçen sezonki kupa ve lig finallerinde Vakıfbank tarafından servis bombardımanına tutulmasına rağmen hücumda sergilediği performansı tarif edecek kelimeler bulmak güç. Federasyon tarafından final serisinde ödüle layık görülmese de hep arkasında durduğum bir görüşüm var geçen sezonla ilgili. Eğer Osmokroviç Fenerbahçe Acıbadem’de değil de Vakıfbank veya Eczacıbaşı’nda olsaydı Fenerbahçe’nin o kadro yapısıyla tek bir kupa alması bile mucize olurdu. Geçen sezonun genelinde insanlar en büyük krediyi Gamova’ya verseler de bu oyunu bilenler için Osmokroviç sahadaki varlığıyla en kritik maçlarda bile dengeleri takımının lehine bozan asıl isimdi.

Bu yıl onun için işler çok iyi gitmedi. Yanında bu kez kendisi gibi all-around bir oyuncu vardı ancak Fenerbahçe’de sezonun daha ortası gelmeden ortaya çıkan kaotik oyun, rotasyon problemleri, takım olamama ve nihayetinde F4’teki dibe vuruş tüm takım gibi onu da etkiledi. Sezonun büyük kısmında sakatlığıyla da uğraşmak zorunda kaldı. Sakatlıkla birleşen yaş etkeni de bu ağır tempoya ayak uyduramamasına ve standartlarının altında bir sezon geçirmesine neden oldu. Sonuç olarak Fenerbahçe hem bu performansı hem de kapıya dayanan yabancı kısıtlaması gibi sorunlar yüzünden Sokolova ve onun arasında bir tercih yapmak zorundaydı. Tercih Sokolova oldu göründüğü kadarıyla. Osmokroviç’in isteyerek gitmediğini anlamak için zeka küpü olmaya gerek yok. Finaller hatta ödül seremonisi ve şampiyonluk sonrası çıktığı programlarda da hep buruk bir yüzle oturdu.

Son sezonundaki performansı nasıl olursa olsun, nereye giderse gitsin Natasa Osmokroviç bu topraklara gelmiş en büyük ve önemli sporculardan biri olarak adını Türk spor tarihine yazdırmıştır. Ben kendi adıma böyle bir ismi kanlı canlı görebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Gönül isterdi ki onu iki yıldır final fourda gözyaşlarını dökerken değil, kupayı kaldırırken izleyebilseydik. Bu ülkede değişik branşlarda çok yabancı sporcu gördük hak ettiğinden fazla kazanan ve saygı gören. Osmokroviç oyun kalitesinden öte karakteri, sahadaki duruşu ve takımına kattıklarıyla spora gönül verdiği renklerin dışından bakabilen her sporsever için gıpta edilecek bir oyuncu. Fenerbahçe kulübü bu büyük ismi nasıl uğurlar bilemiyorum şu ana dek resmi kanallardan herhangi bir açıklama yapılmadı ama eğer Ankaragücü maçında Şükrü Saraçoğlu çimlerine ayak basarsa Fenerbahçe taraftarı Osmokroviç’e olan minnet borcunu hak ettiği bir vedayla karşılık vererek ödemeli.

Yolun açık olsun Nati, yaşattığın her şey için teşekkürler.

Fenerbahçe Acıbadem 2010-11 Sezonu İstatistikleri



Fenerbahçe Acıbadem'in Aroma Bayanlar Voleybol Ligi 2010-11 sezonuna ait istatistikleri.

Toplam İstatistikler: 

Set Başına İstatistikler:  

10 Mayıs 2011 Salı

Türk Voleybol Basını

  

Hürriyet'in bugünkü spor sayfasından bir alıntı. Gamova'yı basketbolcu yapanları da gördük tabi ki buna da şükür. Orta paragrafı şaka gibi olan maç yorumunu daha iyi okumak için resme tıklayıp büyütebilirsiniz. Aşağıda da Fenerbahçe'nin bu maçtaki servis karşılama istatistiklerine göz atabilirsiniz.

Seride erken sona doğru: Fenerbahçe 3 Vakıfbank 0



Son 1.5 yıldaki 14. Fenerbahçe-Vakıfbank randevusu Ze Roberto’nun pek de beklenmeyen kadro açılımıyla daha başlamadan ilk sürprizini yaptı. Seda’nın yine nükseden sakatlık problemiyle birlikte Fürst’e tribün yolu gözükürken Kasia aylar sonra ilk defa önemli bir maçta kendini ilk altıda buluverdi. Sezon daha yarılanmadan ilk altıdan kesik yiyen Nihan da uzun bir aradan sonra libero olarak kadrodaydı. İpek de yanılmıyorsam bu sezon ilk defa ciddi bir maçta ilk altıda boy gösterdi.

İlk altının yarısını değiştiren Ze Roberto’nun aksine Guidetti yine her zamanki takımıyla maça başladı. Açıkçası serinin tam ortasında böylesine radikal bir değişiklik çok da tercih edilecek bir şey değil özellikle de iplerin sizin elinize geçtiği ve karşı tarafın hamle yapmasının beklendiği bir anda ancak Ze’nin maç sonu açıklamasından da anlaşıldığı kadarıyla en azından Songül-Nihan dışındaki değişiklikler tercihten çok bir zorunluluk olmuş.

Fenerbahçe maça yine gergin girer gibi gözüktü. Özellikle Naz’ın bu ilk bölümde Sokolova’yı oyundan düşüren kötü oyunu vardı. Ancak bu gergin girişe rağmen Fenerbahçe çok çabuk toparlanırken Vakıfbank hala Cuma gününde kalmış gibiydi. İlk maça oranla çok daha istikrarlı servisler atan sarı-lacivertlilere karşın Vakıfbank’ın manşetleri çok fazla bozulmadı belki fakat yüksek yüzdeli servis karşılamaya rağmen Vakıf’ın bugün hiç gününde olmayan pasörleri hücumda bir türlü ritm tutturamamalarının ana nedeniydi. Tam tersine berbat servis karşılayan Fenerbahçe’deyse Kasia’nın oynayacağı tutunca Vakıf’ın savunması da bir yere kadar dayanabildi. Fenerbahçe set sonunu minimum hatayla bitirerek 1-0 öne geçti.

İkinci set de Fenerbahçe’nin sıfır gerginlikle başlaması dışında ilk setin karbon kopyası gibiydi. Fener iyi servis atıyor, Vakıfbank da iyi servis karşılıyordu ama Vakıfbank bir türlü hücumda dengeyi kuramadı. Guidetti’nin pasör değişiklikleri de durumu kurtaramadı. Kötü manşete rağmen blok ve savunması iyice oturan Fenerbahçe karşısında git gide oyun karakterinin dışına çıkan Vakıfbank’ta Gözde’nin sakatlığıyla maç iyice çevirilemez noktaya kaymaya başladı.

Maçın son seti için de yine aynı şeyleri yazacağım. Fenerbahçe kötü manşetlerini servis, blok, savunma ve hücumdaki performansıyla tolere ederken, Vakıfbank setin hiçbir bölümünde geri dönebilecek bir izlenim veremedi. Bu sezon başındaki Süper Kupa maçı hariç hiçbir maçta bu takımı bu kadar tepkisiz görmedim diyebilirim. Guidetti bile bir yerden sonra artık maçı falan bıraktı. Fenerbahçe de savunma ve blok konsantrasyonunu hiç düşürmeden güle oynaya seride 2-0’ı yakaladı.

Maçın geneli itibariyle Vakıfbank belirttiğim gibi bu sezonun en tuhaf performanslarından birini gösterdi. Oyunun tamamı Fenerbahçe’nin kontrolünde geçerken Vakıfbank ancak Fenerbahçe izin verdiği kadar rakibine yaklaşabildi. Fenerbahçe de hiçbir zaman Vakıf’ın bir seri tutturmasına ve havaya girmesine izin vermeden maçın direksiyonunda kaldı.

Fenerbahçe’nin yine lise takımı seviyesinde servis karşıladığı bir günde oyuna kötü girmesine rağmen çabuk toparlanan Naz’ın performansı dikkat çekici. Sağdan soldan çevirmekle uğraştığı topları bir şekilde hücum opsiyonuna çevirmeyi başardığı gibi arka alandaki savunmasıyla da bugün çok kritik toplar çıkardı. Tabi burada Kasia’dan da bahsetmek gerekiyor. Ortası olmayan Polonyalı bugün zirve performanslarından birine imza attı ve aksi olsa hem Ze Roberto hem de kendisi açısından çok büyük eleştiriler alacağı bir maçı MVP lik bir performansla bitirdi. Diğer iki smaçörün hücumda pek ortada gözükmemesi bu performansı daha da değerli kılıyor haliyle. Maça iyi konsantre olmuş Eda ve İpek’in de aldıkları toplardaki yüksek yüzdeleri hücumda hayalet gibi gezen Nati ve Sokolova’ya pek ihtiyaç duyulmamasında en önemli etkenlerdi. Bu iki oyuncu manşet ve hücumda sırıtsalar bile savunma performansları takımın geneli gibi gayet iyiydi. Bir türlü çabuk setler kuramayan Vakıfbank’a karşı İpek ve Eda bu sezonun en efektif maçlarını çıkardılar. Artık liberoluğu unuttuğunu düşünmeye başladığım Nihan manşetlerde yine bildiğimiz Nihan’dı hatta belki de daha kötü ancak Songül’ün bir türlü beceremediği savunma aksiyonlarında her topa atlayarak alıştığımız performansını ve farkını ortaya koydu. İlk maçtaki gibi üçlü blokların yanına çok iyi bir arka alan savunması da eklenince Fenerbahçe için sezonun en rahat galibiyetlerinden biri geldi. 

Vakıfbank cephesi hala daha ilk maçın şokundan çıkamamış sanırım. Kaybedilmesi durumunda telafisi çok zor bir maçta bir türlü oyuna ortak olamadılar. Fenerbahçe’nin çok iyi servisleri karşısında manşet ve savunmada çökmediler belki ama oyunun diğer alanlarında hep bir iki adım geride kaldılar. Pasörler felaket bir günlerindeydiler. Hakemin çaldıklarının yanında bir o kadar da çalmadığı hatalı pas çıktı Nilay-Özge ikilisinden. Gayet iyi manşet getiren bir takımda temiz çıkardıkları toplarda da tercihleri iyi değildi. Önceki maçın tie break setinde çok iyi gelen manşetlere rağmen kaybettikleri senaryoya benzer şekilde bir maç çıkardılar. Sene başından beri her şartta hücum eden ikiz kuleler de maç ilerledikçe fişi çekmek zorunda kaldılar. Özellikle Nikoliç hemen her tur karşısına dikilen Eda-Naz bloğuna karşı bir yere kadar dayanabildi. Eczacı serisinde kritik işler yapan Bahar’ın final serisindeki tutukluğu da işleri gittikçe zorlaştırıyor. Takımın genelinin aksine final serisinde aynı standardıyla devam eden tek isimse Gizem. Bugün savunması bir yana manşet yüzdeleriyle oha dedirtti.

Vakıfbank’ın buradan seriyi çevirmesi için artık kendilerinden çok Fenerbahçe’nin anormal şeyler yapması gerekiyor. Maçlar arası süre de azaldıkça yorgunluk Fenerbahçe’ye göre çok daha vurucu bir etki yapacaktır Vakıfbank’a. Gözde’nin de muhtemelen sezonu kapattığını düşünürsek şampiyonluk onlar için Kaf Dağının ardında gibi bir hal aldı. Bundan önceki maçlara tam bir sinir stres topu gibi çıkan Fenerbahçeli oyuncular da çok daha rahatlamış durumdalar. Çarşamba günü moral ve motivasyonu maksimuma ulaşmış Fenerbahçe rakibinin ayağa kalkmasına izin vermeden son darbeyi vurmak isteyecektir. Vakıfbank için olmak ya da olmamak maçında işleri gerçekten zor. Bu sezon inatçılığıyla nam salan takımın bütün enerjisi ilk maçın kaybedilmesiyle bitmiş gibi. Guidetti’nin sürebileceği koz da kalmamış durumda. Yapabileceği tüm hamleleri yaptığı gibi önemli bir taşını da kaybetti. Şahsen tuhaf işler olmazsa bu seri Çarşamba günü noktalanacaktır diye tahmin ediyorum.

Bu arada maç raporunda Vakıfbank'ın ilk iki sete servis atarak girdiği görünüyor ancak maça servis atarak başlayan taraf Fenerbahçe'ydi. Bunu da belirterek yazıyı noktalayalım.

5 Mayıs 2011 Perşembe

Rakamlarla Fenerbahçe Acıbadem vs. Vakıfbank Güneş Sigorta TT




Yarın başlayacak final serisi öncesi iki takımın bu sezon oynadığı 5 maçın istatistiklerine kabaca bir göz atalım istedim. Tabi öncelikle bu istatistiklerin tamamen Federasyon ve CEV'in sağladığı maç raporlarından alındığını ve özellikle Federasyon'un raporlarında çapraz eşleşme yapılmadığı için bazı rakamların (blok sayıları gibi) tutmadığını da belirtmem gerek. Bu da iki takımın istatistikçilerinin aynı pozisyonlardaki farklı yorumlarından kaynaklanıyor. Fenerbahçe'nin çok farklı kadro kombinasyonları denemesi nedeniyle kimin ne yaptığını anlamak Vakıfbank'a göre daha zor. Yine de genel bir profil çıkartması açısından faydası olur sanıyorum. Resimlerin büyük hali için üzerlerine tıklamanız yeterli.

İlk olarak iki takımın genel rakamlarına bakalım.


Bu tabloda ilk göze çarpan şey Vakıfbank'ın yaptığı hata sayısının fazlalığı. Aradaki farkı oluşturan en büyük iki etken servis ve hücum hataları olmuş. Bunun dışında iki takımın diğer istatistikleri birbirine yakın.

Fenerbahçe Acıbadem Toplam Bireysel İstastistikler:


Fenerbahçe Acıbadem Set Başına Bireysel İstatistikler:




Vakıfbank Güneş Sigorta TT Toplam Bireysel İstatistikler:


Vakıfbank Güneş Sigorta TT Set Başına İstatistikler:



İki takımın bireysel istatistiklerine baktığımızda ilk söylenmesi gereken şey kadro istikrarı. Fenerbahçe rakibiyle bu sezon oynadığı 5 maçta 3 farklı ilk altıyla (tabi aslında ilk altı yerine maça başlayan yedi kişi demeliyiz buna) sahaya çıkmış ve sadece Eda, Nati ve Sokolova bu ilk altıda yer bulabilmiş. Vakıfbank'sa 5 maça da aynı kadroyla çıkmış. Fenerbahçe'de 5 maçın tümünde şans bulan oyuncu sayısı 5 ken, Vakıfbank'ta 9 oyuncu 5 maçta da oynamış.

Bu kadro sirkülasyonunun doğal sonucu olarak Fenerbahçe'de sayı dağılımı biraz daha dengeli görünüyor. Ortaların hücumda daha fazla pay aldığını görsek de iki takımın genel hücum karakteristiğinde köşeler çok ağır basıyor. Ortalar kağıt üzerinde pek janjanlı dursa da iki takımın oyun sistemi içerisinde kaybolup gidiyorlar.

Takımların manşet yüzdeleri çok kötü olmamasına rağmen hücum yüzdeleri son derece düşük. Bu durum takımların iyi hücum edememesinden mi yoksa savunma ve blokta çok etkin olmalarından mı kaynaklanmış karar vermek zor. Her ikisi de aynı oranda etkin bana kalırsa.

İki takım da iyi servis atarken, servis karşılamada sorunlar yaşıyorlar. Fenerbahçe'de üzerine istikrarlı servis geldiği anlarda libero Songül, Vakıfbank'taysa Nikoliç genel olarak manşetteki zayıf halkalar. Vakıfbank kimi zaman arka alanı tamamen iki manşetçiyle kapatırken, Fenerbahçe sabit üç manşetçi kullanıyor. Vakıfbank'ın cepte bir de Güldeniz opsiyonu mevcut. Fenerbahçe'nin son dönemde servis için oyuna aldığı Nihan'ı setin geri kalan kısımlarında arkada sabit tutup liberoyla değiştirmeme gibi bir taktik anlayış benimsediğini görüyoruz. En azından benim izlediğim bölümlerde bunun takıma çok bir artısı olduğunu söyleyemem. Smaçör yedekleme konusunda büyük bir sorun yaşayan Fenerbahçe'de Nati-Sokolova ikilisinin aynı anda kötü gününde olması durumunda Fenerbahçe'yi maç kaybetmekten ancak bir mucize kurtarabilir. Tabi bu ikisi günündeyse Vakıfbank'ın nasıl cevap verebileceği ayrı bir soru işareti.

Fenerbahçe hücumda daha fazla alternatife sahip ve topa vurabilecek çok isim var ancak Vakıfbank'ın elindeki silahlar sayısal olarak az olsa da bitiricilik açısından Fenerbahçe'den daha iyi. Fenerbahçe'nin köşe oyuncuları ilk topları öldürmede ciddi sorunlar yaşıyor ve uzun rallilerde karşıdaki takım Vakıfbank gibi mobilitesi yüksek bir savunmaya ve nokta vuruş yapan smaçörlere sahipse genelde ralliyi kaybeden taraf Fenerbahçe oluyor. Vakıfbank'taysa ikinci baharını yaşayan Glinka normalde hücum edilmeyeceği varsayılan, hatta bloğun bile çıkmadığı toplardan sayı alıyor ki Eczacıbaşı serisinde dönem dönem %100 lere varan bir atak ortalaması tutturdu. Nikoliç'in son dönemde biraz dengesizleşen formuna karşın o da Fenerbahçe'nin durdurmakta zorlanacağı bir isim olacak. Fenerbahçe'de özellikle oynaması durumunda Seda'nın ne yapıp yapamayacağı çok önemli. Fenerbahçe'de diğer iki smaçörün genel anlamda üzerine binecek yükü düşünürsek Seda'nın alacağı sorumluluk Fenerbahçe'yi hücumda rahatlatacaktır. Eğer Pesaro maçındakine yakın bir çizgi tutturursa iki takım arasındaki dengeleri derinden etkileyebilir.

Orta oyuncular açısından ilginç eşleşmeler olacak. Fenerbahçe'nin son dönemde çok eleştirilen orta oyuncularının Vakıfbank'ınkilere oranla set başına biraz daha iyi blok rakamları tutturduğunu görüyoruz. Her iki takım da 3 farklı orta oyuncu denemiş ve Fenerbahçe'nin ortaları set başına ortalama 2,5/2 lik bir üstünlük yakalamış. Seride görev alması muhtemel 6 orta içerisinde Poljak şu anda form durumu ve genel kalite itibariyle hepsinin bir sınıf üzerinde. Fenerbahçe'de bu sezon tribüne gidip gelmekten bir türlü verim alınamayan Fürst'ün durumu da kocaman bir soru işareti. Yerli blokörlerse birbirini nörtlüyor diyebilirim. Maç içerisinde bile çok fazla git gel yaşayan Eda-Bahar ikilisinin ne zaman nasıl bir maç çıkaracağı belirsiz. Artık gününde olan takımı için daha faydalı olur herhalde.  

Vakıfbank oyun içinde sık sık pasör değiştirirken Fenerbahçe şu an için tek pasörle maçları götürüyor. Vakıfbank'ta Nilay'ın ön tarafta olduğu anlar blok gücünü düşürebilirken Fenerbahçe'de Naz'ın önde olduğu bölümler tam tersi bir etki oluşturuyor. Pasörlerin son maçlardaki durumuna bakarsak özellikle ortaları oyuna sokmakta ciddi sorunlar yaşadıklarını söyleyebiliriz.

İki takımın liberolarına bakıldığındaysa her anlamda Gizem'in bariz bir üstünlüğü mevcut. Çok fazla konuşmaya gerek olduğunu sanmıyorum.

İki takımın genel oyun karakteristiği en azından birbirleriyle oynadıkları maçlarda tutturdukları istatistikler birbirine çok yakın. Önümüzdeki final serisi de benzer seyirde oynanırsa özellikle bireysel hataları minimuma indiren taraf seriyi götürecektir. Şampiyonlar Ligi'ni rakibine kaybeden ve bunun getireceği ekstra bir motivasyonla oynaması beklenen Fenerbahçe'de son dönem itibariyle Sokolova-Naz ikilisi bu seride kendi takımları adına en belirleyici isimler olacaklardır. Rakibine oranla ciddi bir kadro istikrarına sahip olan Vakıfbank'ınsa sezonun ortasına göre düşen bir form grafiği var. Özellikle pasörler üzerinde çok fazla değişiklik yapılması (ki bazen ortada bir neden bile görmek mümkün olmuyor) ve Nikoliç'i saklamak için sıkça başvurdukları iki kişiyle tüm arka alanı kapatma tercihlerinin çok ciddi sorun çıkaracağını düşünüyorum. 

Fenerbahçe'nin bu sezon rakibine anormal şekilde kaybettiği iki maçta da özellikle tie-break setlerindeki kırılma anlarında rakibine ayak uyduramaması en büyük etken olmuştu. Son Eczacı serisinde de görüldüğü gibi Vakıfbank'ın oyundan hiç düşmemesini sağlayan sürekli bir arada oynama alışkanlığı Fenerbahçe (ve tabi Eczacıbaşı) için sezon boyunca tam tersi bir etken oldu. Katar sonrası peşpeşe oynanan iki maça top antrenmanı bile yapmadan çıkan takımın son dönemde en azından bir kadro istikrarı yakalaması onlar açısından önemli bir handikabı kapatacaktır diye düşünüyorum.  Bu nedenle seri öncesi favorim aynı hataları üçüncü bir kez daha yapmayacağını tahmin ettiğim Fenerbahçe Acıbadem olacak.

Şampiyonlar Ligi Final-Four'undan bile daha zor geçmesini beklediğim bu seride iki takıma da başarılar.



Benim seri tahminim: 3-0 Fenerbahçe Acıbadem :)   

1 Mayıs 2011 Pazar

Galatasaray MP nereye koşuyor?



Galatasaray Medical Park iyi bir bütçe ve ciddi hedeflerle yola çıktığı bir sezonu daha büyük bir mucize gerçekleşmezse elle tutulur tek bir başarı bile olmadan Salı günü noktalayacak. Rakipleriyle aradaki bütçe farkını bahane olmaktan çıkaracak ölçüde kapatmasına karşın sahadaki farkın her yıl daha da açıldığı ilginç bir ters orantı var karşımızda. Bu yüzden yoğun Play-Off gündemine karşın biraz Galatasaray’dan söz edelim.

Galatasaray kadrosunun genel yaş ortalaması 29. Hedef bir takım için anormal bir ortalama değil ancak maç kadrosunu tamamlamak dışında işlevi olmayan oyuncuları çıkarıp sezon boyunca devamlı oynayan ilk altı ve rol oyuncularına bakıldığında yaş ortalaması 32'ye çıkıyor. Voleybolda tecrübe tabi ki önemli ve fiziksel aktivitenin diğer sporlar kadar yıpratıcı olmaması nedeniyle yaş çok fazla negatif bir faktör değil ama Galatasaray’ın konumu itibariyle kurulan takımda ciddi mantık hataları var.

Ligin şampiyonluğa oynayan büyük bütçeli takımlarının geçen yılki kadro yapıları kabaca şöyleymiş.

Fenerbahçe: genel yaş ortalaması: 26. rol ve ilk altı ortalaması: 27
Eczacıbaşı: genel yaş ortalaması: 24. rol ve ilk altı ortalaması: 27
Vakıfbank: genel yaş ortalaması: 24. rol ve ilk altı ortalaması: 26

Bu takımlar Galatasaray’a göre çok daha hedef amaçlı oldukları halde Galatasaray’ınkinden daha uzun vadeli kadrolara sahipler. Türkiye’de bir voleybol takımının başarılı olabilmesi için ilk şart iyi bir yerli çekirdek kadrosunun olması. Zira yabancılar genelde sezonluk gelip gittiğinden sistem yerli oyuncuların üzerinden işliyor. Yerli oyuncularına figüran muamelesi yapan bir takımın benim hatırladığım dönem itibariyle bu ligde bir başarısı olmamıştır ve şu anki yapı itibariyle de olması mümkün değildir. Bu 3 takımda sadece takım üzerinde ağırlığı bulunan yerli çekirdek diyebileceğimiz oyuncuların yaş ortalamasına bakıldığında:

Fenerbahçe: 25
Eczacıbaşı: 27
Vakıfbank: 26

Galatasaray’daysa yabancıları çıkardığınızda rol oyuncuların yaş ortalaması düşmek bir yana 33'e fırlıyor. Peki, bu rakamlar bize neyi gösterir? Zaten kâğıt üzerindeki herhangi bir veriye bakmadan voleybolla alakalı herkesin görebileceği gibi bu ligde takımı emanet edebileceğiniz, başrol biçebileceğiniz kadar donanımlı ve yaş olarak da kendi pozisyonunda ileriye dönük transfer ihtiyacı oluşturmayan yerli oyuncuların neredeyse tamamı ilk üç takımın tekelinde. Bu oyuncuların Türkiye şartlarındaki transfer sınırları da yine bu üç takım arasında gidip geldiği için pazardan (miadını dolduran ve serbest bırakılan oyuncular dışında) 4. bir takıma ekmek çıkmıyor. Bütçe olarak bu takımlardan çok aşağı pozisyonda olmamasına rağmen Galatasaray’ın anormal durumlar haricinde buradan oyuncu koparabilmesi hayli zor. Galatasaray son dönemde sürekli yanlış tercihler yaptığı yabancı transferinde voliyi vursa bile karşısında aynı seviyede veya daha iyi yabancı-yerlilerden oluşan kadrolar bulacağı için eldeki bütçeyle orantısız bir takımın oluşması kaçınılmaz hale geliyor.

Galatasaray’ın tepedeki üçlünün bu tekeline çomak sokabilmesi zor göründüğünden Galatasaray teknik heyeti bu üçlüden boşa çıkan oyuncular üzerinden kadrolar kurma yoluna gitti. Ancak burada yapılan en büyük hata önceki yıllarda Gizem, Seray gibi henüz daha tam parlamamış ama gelecek vadeden kiralık oyuncuları çok komik denebilecek paraları ödeyerek kadrolarında tutabilecekken bunu tercih etmemeleriydi. Hatta tam aksine bu oyuncular için verilmeyen paralar artık uzatmaları oynayan ya da kalburüstü olmaktan çıkıp sıradanlaşmış yerli oyunculara saçıldı. Sonuçta 3 yıl içerisinde iyi kötü bir yere gelebilecek verimliliği yüksek bir kadro fiyat/performans oranı yerlerde sürünen bir kadroyla değiştirilirken takımın ligin güç dengeleri içerisindeki konumu yerinde saymaya devam etti. Hatta yatırımlarını daha da arttırıp seviyeyi çok yükselten tepedeki üçlüden uzaklaşıp ligin diğer tarafındaki takımlara yaklaştı. 

Galatasaray’ın bir önceki versiyon kadrosu Play-Off'ta Vakıfbank’ı eleyebilecek bir başarıya imza atabilirken çok daha geniş bütçelerle kurulan yeni versiyon kadroları 2 yıl içerisinde sadece bir tane büyük maç kazanabildi. Bu tek galibiyetin alındığı Ekim 2009’daki 3-1’lik Vakıfbank maçından bu yana Fener, Eczacı ve Vakıf’la oynadığı 16 maçın tamamını kaybeden Galatasaray bu süreçte tamamı geçen sezon olmak üzere sadece 3 set kazanabilmiş. Bu yıl şu ana kadarki 8 karşılaşmada kazanılan set sayısıysa 0. Yani bütçesi büyüdükçe ligdeki rekabete etkisi daha da azalmış Galatasaray’ın.

Bu ahval ve şerait içerisinde Galatasaray’ın şu an deneyebileceği iki farklı yol var. Birincisi tepedeki üçlünün oyuncularına yönelik agresif bir transfer politikası izlemeye dayanan kısa vadeli sonuç operasyonu. Rakipler böyle bir şeye olur verse bile Galatasaray’ın bütçesi buna dayanabilir mi bilemiyorum tabi. Sözleşmesi biten oyunculara yönelmeleri gerekirdi ama sezon sonunda boşa en çok oyuncu çıkartacak Vakıfbank o kapıyı da çoktan kapadı. Sezon sonunda bonservis vermeden alınabilecek çok az oyuncu kaldı bu takımlarda ki o oyunculara istenen paraları vermek tek başına da yetmeyebilir. Şampiyonlar ligi'ne katılmayacak, önümüzdeki yıl şampiyonluk iddiası belirsiz bir takıma bulunduğu yeri bırakıp da gelecek oyuncu sayısı sınırlıdır.

Galatasaray’ın deneyebileceği diğer yolsa beklemeye dayalı sabır operasyonu olabilir. Şu anda ülkede pek çok hot prospect yerli oyuncu var. Bu oyuncuları hemen takıma toplasınlar demiyorum tabi ki zira böyle bir takımın yine ligdeki kodamanlara direnç gösterebilmesi mümkün değil. Bu oyuncular gelecek vaat etse de öyle haldır huldur kurtlar sofrasına atılıp hadi oynayın denebilecek bir olgunluğa sahip değiller. Bu yüzden o yaklaşım Galatasaray’ı kısa vadede çok daha kötü bir pozisyona sokar. Galatasaray yetiştirici bir takım olmadığından bu oyuncuların ilerlemesi de duracağı için uzun vadede de bir getirisi olmayabilir. Bunun yerine İller Bankası, Nilüfer gibi ligin yetiştirici rolündeki takımlarından sivrilen oyuncularla bir takım şartlar karşılığında uzun vadeli sözleşmeler yapıp bu oyuncuları yine o takımlarda birkaç yıllığına kiralık olarak bırakabilirler. Ancak bunu yapmak için de ciddi bir emek ve para yatırılması gerek zira bu oyuncular sivrildikçe yine tepedeki üçlü tarafından zaten benzer planlarla kendi organizasyonlarına bağlanacaklardır. Galatasaray bu tarz planın yanına mevcut kadrosunda büyük bir temizlik operasyonu yapıp, büyük takımların transferine gerek görmediği ancak ortalamanın üzerinde seyreden diğer yerli oyunculardan yeni bir takım oluşturulabilir. Artık heyecanı kalmamış, uzatmaları oynayan oyuncular yerine başarıya aç, motivasyonu yüksek oyunculardan oluşan bu tarz bir takım yabancı takviyelerle birkaç yıl içerisinde rekabette söz sahibi bir noktaya gelebilir.

Galatasaray’ın altyapı üzerinden gitme gibi bir hamlesinin başarıya ulaşacağınıysa sanmıyorum. Böyle bir yapı çok daha uzun vadeli bir bekleme gerektireceği gibi bu branşın önem sırasının çok altlarda olduğu bir ortamda başarıya ulaşmak için gereken zaman aralığını daha da uzatacaktır. Kaldı ki şu anda voleybola yönelen nesillerin ilk tercihi de şöhretleri nedeniyle ağır ablaların altyapıları oluyor. Ebeveynler de çocuğunun ileride a takıma çıkıp çıkmayacağına bakmaksızın sunulan şartlar nedeniyle tercihlerini diğer taraflardan yana kullanıyorlar. Yani Galatasaray politikasını altyapı temelli şekillendirse bile eline geçecek oyuncu havuzundan sonuç alma ihtimali pek yüksek değil.

Sonuç olarak Galatasaray seneye çok iyi yabancılar getirse de yerli kontenjanındaki büyük uçurumu kapatamadığı ve özellikle şubenin idari tarafında büyük bir mantalite devrimi gerçekleştiremediği sürece sezon içerisinde belki alacağı bir iki flaş sonuç dışında ligin figüranlarından biri olmaya devam edecektir.